Köylünün Türküsü
Anadolu sofrasında
Bir başka güzel soğanla ekmek…
Tarla başında bağdaş kurmuş iki çiftçi;
Kanlar akıyor birinin ayağından…
Kırmızıdır burada papatyalar bu yüzden.
Topukları su toplamış diğerinin;
Yenik düşmüş kara çizmelerin baskısına,
O yorgun, o çileli ayaklar.
Elleri pütür pütür…
Esince rüzgâr küfül küfül;
Serinlermiş yaraları.
En sağlam eldivenmiş onlara,
Yarık da olsa derileri.
Göz göze gelince başladı söze:
“Soğuğu işlemez gecenin,
Huhlayınca avuçlarıma;
Duman çıkıyor ağzımızdan,
Ciğerlerimiz yanık ya! ”
Diğeri güldü biraz, ağlarcasına…
Kamışla işlenmiş sepetinden
Çıkardı şebit ekmeğini
Ve yuvarlak, esmer tandırını.
Anadolu köylüsünün saf kokusuydu bu,
Rahmetli annesinin
Ve hayalinde tüten yavuklusu Emine’nin.
İçini çekti derince…
Vurdu yumruğunu soğana;
Soğan parçalandı,
Gözlerim Konya’nın çoraklığına damladı…
Anlamadılar ağladığımı,
Soğanla ekmek gibi çaresizliğimi.
Soğan mı yaşartmıştı gözlerimi,
Kaderi mi çiftçilerin?
Düşünmeliydi,
Çiftçi derisinde biten dikenleri;
Düşünmeliydi, toprağın saçlarını
Tırmıkla tarayan elleri.
Notasını bilmesek de,
Dinlemeliydi türküsünü köylünün;
Aliyle Emine’nin öyküsünü,
Bilâlle Ayşe'sinin…
Dayayıp kulağımızı
Çatlak dudaklarına toprağın.
(01.10.2006-27.04.2007)
(Konya, Çanakkale)
İsmail Şen