DAKRİYOADENİT: Gözyaşı bezi iltihabı.
DAKRİYOSİSTİT: Gözyaşı kesesi iltihabı.
DAKRİYOSİSTEKTOMİ: Gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması.
DAKRİYOSİSTOGRAFİ: Kontrast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi.
DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ: Gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna diranajını sağlayan ameliyat.
DAKRİYOLİT: Gözyaşı taşı.
DALTONİZM: Renk körlüğü.
DAR KANAL ( Spinal Stenoz ): Spinal kanal ön-arka uzunluğunun, normal ölçünün altına inecek şekilde dar olması. BT incelemeleri için ( lomber bölgede ) 11.5 mm. nin altında olması dar kanal olarak değerlendirilir.
DEBİLİTE: Zeka geriliği.
DEFEKASYON: Dışkının dışarı atılması.
DEFEKT: Eksiklik, kusur.
DEFİBRİLATÖR: Kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç.
DEFLORASYON: Kızlık zarının yırtılması.
DEFORMİTE: Şekil bozukluğu.
DEFORMASYON: Şeklini bozma.
DEKÜBİTİS: Yatalak olanlarda hareketsizlik sonucu sırtta ve kalçalarda açılan yaralar.
DEKOMPRESYON: Baskı yapan gücün veya baskının kaldırılması.
DEKONJESSAN: Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif.
DELİRİUM: Zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, epilepsi, histeri ve akıl hastalıklarında görülebilen, titreme, hallüsinasyonlar ve saldırganlıkla birlikte bilincin kaybolması tablosuna verilen isim.
DEMANS: Beyin korteksinin ( Beynin en dış tabakası, gri cevher ) yaygın hastalığı sonucu entellektüel davranış ve kişiliğin ilerleyici bozulması. Demans her yaşta ortaya çıkabilirse de yaşlılarda daha yaygındır ve 65 yaşın üstündeki kronik psikiatrik hastaların % 40 ını oluşturur. Demans tek başına bir hastalık olmaktan çok bir hastalık belirtisidir. 65 yaşın altında ortaya çıktığı zaman presenil demans olarak adlandırılır. Alzheimer hastalığı tüm demansların % 60 ını, serebrovasküler hastalık % 20 sini oluşturur. Nedene bağlı olmakla birlikte tedaviden sonra ancak % 10-15 i geri dönebilir.
DEMONSTRASYON: Göstererek öğretme.
DEMYELİNİZAN HASTALIKLAR: Myelin ya doğuştan anormaldir ya da düzgün biçimde oluşmamıştır. Diğer bir şekil de myelin oluştuğu zaman normaldir ancak patalojik bir olay sonucunda parçalanır. Örn. Multipl skleroz.
DEJENERASYON: Dokuların normal yapılarının bozulup normal fonksiyonlarını yapamıyacak hale gelmeleri.
DEMORALİZASYON: Moral çöküntü.
DEMİYELİNİZASYON: Sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı.
DANSİMETRE: Yoğunluk ölçen cihaz.
DEONTOLOJİ: Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler.
DEPİLASYON: Kılların çıkartılması işlemi.
DEPRESYON: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik.
DERMABRAZYON: Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi.
DERMATİT: Cildin iltihabi durumu.
DERMATOLOJİ: Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı.
DERMİS: Ciltte en üst tabaka olan Epidermis'in altındaki tabakaya dermis adı verilir. Bkz. Lazerle Cilt Tedavisi
DİSK HERNİ: Bel fıtığı
DİYABET: Şeker Hastalığı
DÜŞÜK: Fetusun, gebeliğin 28. haftasından önce ölümü, ve rahmin dışa atılmasıdır.
EDEMA: Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi.
E.E.G: Elektroansefalografi kelimesi için kullanılan kısaltma.
EFFEKT: Tesir, etki.
EFFEKTİF: Etkili, tesirli.
EFERVESAN: Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen.
EFFÜZYON: Vücut boşluklarında veya doku içerisinde sıvı birikmesi. "Plevral effüzyon" iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesidir.
EFOR DİSPNESİ: Efor esnasında ( herhangi bir bedeni faaliyet, merdiven çıkma, yük taşıma, koşma gibi ) ortaya çıkan dispneye efor dispnesi denir.
E.K.G: Elektrokardiogram kelimesi için kullanılan kısaltma.
EKİNOKOK: Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar.
EKLAMPSİ: İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali.
EKO: Yankı.
EKOKARDİYOGRFİ: Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem.
EKOKARDİYOGRAM: Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge.
EKOENSEFALOGRAM: Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi.
EKOLALİ: Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması.
EKLAMPSİ: Gebelerde plasentadan gelen toksinlerle oluşan bilinç kaybı ve konvulsiyonlarla birlikte seyreden tablo.
EKSİZYON: Bir dokunun çıkartılıp atılması.
EKTAZİ: Genişleme. Örn. Bronşektazi.
EKTODERM: Derinin en dış tabakası.
EKTOPİ: Her hangi bir organın normal bulunması gereken yerde değilde, vücudun başka bir yerinde olması hali.
EKTROPİON: Göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.
EKZEMA: Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır.
ELEKTROANSEFALOGRAFİ: Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
ELEKTROKARDİOGRAFİ: Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
ENDOKRİNOLOJİ: İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır.
ENDOKRİNOLOG: Endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi.
ENSEFALON: Beyin.
ENVAZYON: Yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir.
EPİTEL: Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası.
EROZYON: Deri veya mukozada görülen, sınırlı bir bölgede epitel kaybı, yüzeyel yaralar. Örneğin; Cervical erozyon, halk arasında rahim ağzında yara olarak bilinir.
FALLOP TÜPLERİ: Her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. Tuba uterina veya uterus tüpleri de denir.
FALLOT'S TETRALOGY: Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim.
FALKS SEREBRİ: Beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar.
FAMİLYAL: Irsi, kalıtsal, herediter.
FARİNKS: Yutak.
FASİAL SİNİR: Yüz siniri, yedinci kafa çifti.
FASİAL PARALİZİ: Yüz siniri felci, bu sinirin felcinde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve Periferik olmak üzere iki türlü olur.
FAT: Yağ.
FATAL: Öldürücü, ölümle sonuçlanan.
FEBRİL: Ateşli, hummalı.
FEKALİT: Barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı.
FEÇES: Dışkı.
FEMUR: Uyluk kemiği.
FERMENT: Bazı organların salgılarında bulunup kimyasal değişikliklere etki eden maddeler.
FERMENTASYON: Mayalanma.
FERRİTİN: Demir elementinin vücutta depo edilen şekli.
FERTİL: Gelişme yeteneği olan, doğurabilen.
FERTİLİTE: Doğurma yeteneği, verimlilik.
FETUS: Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen isim.
FETAL: Fetus'a ait.
FİBRİN: Kanın pıhtılaşmasına yarayan albumin cinsinden bir madde.
FİBRİNEMİ: Kanda fibrin bulunması.
FİBRİNÜRİ: İdrarda fidrin çıkması.
FİBROM: İyi huylu bağ dokusu uru.
FİBRO-SARKOM: Bağ dokusunun kötü huylu tümörü.
FİBRÖZ: Lif dokusu
FİBULA: Bacaktaki iki kemikten dış kısımda olanıdır. Üstte Tibia ile eklem yapar diz eklemi yapısına girmez, altta ise ayak bileği eklemine iştirak eder.
FİLARİA: Omurgalı canlıların kanında ve dokularında yaşayan kıl kurdu cinsi parazit. Elefantiazis denilen rahatsızlığa neden olur.
FRENİK SİNİR: Nervus Frenicus. Göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran diafragmanın sinirine verilen addır.